Küçükken “Ne kadar olgunsun sen,” diye sevilen çocuklar ne kadar büyüyebilir?
Olgunluk, çocukluğun toprağında hep eğreti durur. Kökleri tam yerleşememiş bir fidenin akıbeti gibidir bu: Nereye dikersen dik, ne kadar su verirsen ver, bir yanı hep kurumaya meyillidir.O hâlde, bir çocuğun olgunluğunu övünç saymak mı gerekir, yoksa bu erken suskunluğun arkasında bir yardım çığlığı mı gizlidir?
TDK der ki: Olgunluk, “bilgi, görgü ve hoşgörünün gereği kadar gelişmiş” hâlidir.
Bu ağır kelimeleri küçücük bir omza asmak, onun kahkahasından, coşkusundan, içindeki küçük fırtınalardan bir parça koparmaktır.
Çocukluk,
Dizlerde çimen lekesinin, avuçlarda toprak kokusunun, başıboş neşenin mevsimidir.
Koşmanın, düşmenin, yeniden doğrulmanın; dünyanın büyüklüğünü oyunlarla tartmanın mevsimi.
Bu yüzden “olgun çocuk”, bugünün yarım yetişkinidir.
Ve yarım başlayan hikayeler, tamamlanmamaya mahkumdur.
Ruhlarının bir yanı, yaşanmamış bir çocukluğun yasına bağlı kalır.
Sonunda bir soru kalır geriye,
Çocuk erken büyümek zorunda kaldıysa, gerçekten büyüyebilir mi?
Zeynep Yaren Yurdakul.


Yorum bırakın