Öteki satır

şimdi değilse ne zaman?


Katil

Published by

on

Sessizliğin içinde ses duymak,
Dudaklarından bir kelime çıkmazken, sohbet etmek gibiydi.

İmkanı olsa Pamir, yakar kül ederdi onu katil yapan her şeyi, herkesi. Çocukluğundan beri bildiği tek şey, suçu yokken yaşadığı haksızlıkları kabullenmek olmuştu. Öğrendiğinden şaşmadı Pamir, önce ruhunu yaktı sonra kendini.
Yanmak için ateş gerekmezmiş, aynı katil olmak için adam öldürmenin gerekmediği gibi.
İçindeki çocuğun katiliydi aynadaki yansıması. İp hala tavandan aşağıya sallanıyordu.
Peki onun kadar suçlu değil miydi, onu katil yapan?

Annesi intihar etmemişti, bunca yıl öfkelendiği, aynı zamanda da kıyamadığı annesi öldürülmüştü. Katili yani Karşısındaki adam, arsızca gözlerinin içine bakıyordu Pamir’in.
Fırtına öncesi sessizlikti Pamir’deki.

Gözlerim, gözlerine benziyor bu adamın, annem belki de benim gözlerimde katilini görmeye dayanamadı. Yüzüm, simam… Ben, bu adama benziyorum. Ben annemin katiline, çocukluğumu öldürmeme yardım eden bu adama benziyorum.

İçinden geçirdiği cümlelerin her kelimesi, Pamir’in göğsüne hançer gibi saplanıyordu. Şimdi bu adamın boğazına yapışması gerekirken, boğazındaki düğüm, göğsündeki adı konulamaz ağrı onu durduruyordu.
Neden duruyordu?


Pamir’in dedesi Nazım bey, gözbebeklerinde kadar titriyordu. Yaşlı adam, bu hissi kızını kaybettiği gün hissetmişti. Şimdi oğlunun gözlerindeki o ufacık ışık tam parlamaya hazırlanıyorken, tekrar sönecek sanıyordu. Susmasın istiyordu, bağırsın çağırsın, karşısındakinden öfkesini çıkarsın. Ama nefes aldığından şüphe duyulacak kadar durgundu Pamir.
Nazım bey korkuyordu. Yüreği böylesine yorgunken, pes etmek isterken, bitmiyordu imtihanları.


Pamir’in öfkesi çabuk parlar, kısa vadede sönerdi. Fakat şimdi çok başkaydı, ağzını açtığı an yahut kolunu kaldırdığı vakit öfkesi, şelalelerin toprağa uyguladığı orantısız güç gibi aşındıra aşındıra dev kazanı oluşturacaktı.
İçindeki hisse öfke diyemezdi, bu yeryüzündeki en durdurulamaz histi onun için. Taşıyamayacak kadar ağır olsa da şimdilik ipleri sıkı sıkıya bağlayabilmişti.


Bilirsiniz; Şelale, toprağı aşındırıp dev obruklar oluşturur. Şayet sular tükense, şelale akmasa o toprak anca asırlar sonra eski haline döner.
Gözlerini kaçıran Pamir’in karşısındaki katil oldu.
Zehirli kelimelerini sıralamaya başladı,
“İsmini ağzımdan duymak istemezsin, biliyorum. Haklısın. Sana diyebileceğim, yaptıklarımı telafi edebileceğim hiç bir şey yok. Buraya kendimi affettirmeye de gelmedim zaten.”


Pamir’in kulaklarını tırmalayan ses, ağzını açmaya hakkı olmayan bu adamındı.
Karşısında konuşan, bir insan değildi; annesinin katili, çocukluğunun cinayetinde yardım ve yataklık yapan bir canavardı.


Bir katilin fiili cinayet aleti, silahtı.
Katil, silahını belinden çıkarttı.


Nazım bey, elini kalbine götürme ihtiyacı hissetti, artık ayakta duracak takati kalmamıştı.
Pamir ise, hareketsizce adamın hareketlerini izliyordu.
“Ben, bu yükten çok yoruldum. Yapamıyorum, al bunu, bir nebze için soğusun. Ben de kurtulayım.”


Adam, bir adım yaklaştı Pamir’e. Elindeki silahı alması için uzattı.
Pamir, bırak onun elinden bir şey almayı, bu bahçeye adım attığı için bu evi satacaktı.


Katildi adam, oğlunu da katil yapmak istedi.
Saniyeler dakikaları kovaladı.
Pamir silahı almadı.
Ama adam istediğini nasıl yaptıracağını biliyordu,


“İkimizi de kurtar oğlum.”


Sustu dünya, sustu zaman.
Pamir, hazmedemeyeceği bir gerçekle yüzleşti.


Katilin oğlu.


Buraya kadardı, o akarsu, bir şelale olmaya hazırdı.
‘Oğlum’ kelimesi uçurumdu, akarsu dev kazanını yaratmak için uçurumdan döküldü.


Düşünmedi Pamir, gözlerindeki yakıcı öfke dedesi Nazım beye bile ulaşamadan, o silahı eline aldı.
Saniyeler içinde koca bahçede bir silah sesi duyuldu.
Yere yığıldı katil.
Bacağından vuruldu.
Her ne kadar, öldürmek Pamir’in aklından geçmese de, bir kez öfkesi açığa çıkmıştı.
Vakit kaybetmeden, elindeki silahı yere fırlatıp iki adımda katilin önünde durdu, dizlerinin üstüne eğilip, tek eliyle boğazını kavradı adamın.
Pamir’in gözleri adamdan başka hiç Bir şeyi görmüyordu. Arkadan dedesinin ve bir kaç kişinin sesi geliyor olsa da, öyle uzaktan öyle boğuktu ki anlamlandıramıyordu.


Orantısız bir güçle adamın boğazını sıkıyordu. Silahla öldürmediği adamı, boğarak öldürmek üzereydi.
Uzun zamandır susuyordu Pamir, şimdi konuşmalıydı.


“Sana iyilik yapacağımı mı sandın? Sen yaşayacaksın, hatta ben ölmeden ölmeyeceksin. Benim annemin yaşadığı hayatı zehir ettin, bırak yattığı toprak temiz kalsın. “
Boğazını sıkan eli gevşedi ama adamın üstünden kalkmadı.
Acı çekiyordu adam, durmadan öksürüyor, nefes almaya çalışıyordu. Aynı zamanda da bacağındaki acı onu bayılma eşliğine getirmişti.
“Sen,” dedi Pamir,
“Sen benim annemle aynı toprağı paylaşamazsın! Ben, bu sefer izim vermem. “

Yorum bırakın

Previous Post
Next Post